BEYİN NASIL ÖĞRENİYOR ?
Merakımız beyin olursa…
insan
türünün beyin merakı son 30 yılda oldukça hızlandı. beyin görüntüleme
teknolojilerinin gelişmesi ile birlikte, beyin hakkında beklenenden daha
fazla bilgiye sahip duruma geldik. henüz 1980'lerde başlamasına
rağmen, özellikle öğrenmenin merkezinin beyin olduğunun fark edilmesi,
sadece alan uzmanlarına değil, eğitimcileri, pedagogları,
psikologları ve sosyologları da heyecanlandırdı. Böylece Bey'in pek çok
bilim alanında ilgi duyulan, merak edilen konuların başında gelmeye
başladı.
When The Air Hits Your Brain : Tales
of Neurosurgery kitabının yazarı Amerikalı beyin cerrahı Frank Vertosick,
Jr. beyin için 1-2 kilo ağırlığında yağlı bir organ tanımını
kullanır. bu açıklamasının beyni küçümsemeye yol açacağını düşünerek
Şöyle devam eder; ruhun nadide bir kumaşı sinir iplikleri ile dokunmuş
bir mucize olduğunu belirtir. gerçekten de beyin incelendiğinde,
evrendeki sistemlerin bir küçük örneği olarak göze çarpar; beyinde kaynak
gibi bütünsel olup, ilişkileri düzenli ve sistemidir: 100 milyar
civarındaki her bir nöron, Tıpkı gökyüzündeki her bir yıldız,
yeryüzündeki her bir madde gibi birbirleri ile ilişkilidir.
Beyin
nasıl bir şey?
davranış
ve beyin arasındaki ilişkileri inceleyen ve üçlü beyin modelinin kuramcısı olan
Dr Paul MacLean’in yaptığı araştırmalar, İnsanların sahip olduğu 3
ayrı beyinle dünyayı algıladığını ve gösterdiği tepkilerin de birbirinden
farklı olduğunu belirlemiştir. MacLean araştırmasını şu cümlelerle
özetlemişti: “bu üç ayrı beyin, birbirine bağlanmış 3 ayrı
biyo-bilgisayar olarak düşünülebilir. Her birinin kendine ait
yer, zaman, zeka ve hafıza fonksiyonu vardır”
beyin
görüntüleme tekniklerinin gelişmesi ile birlikte çekilen MR görüntüleri,
beynin iç yüzeyinde neler olduğunu açıkça göstermektedir. bulgular Dr
MacLean’in dediğini doğrulamaktadır. Buna göre, beyinde üç
katmanlı bir yapı vardır. Bunlar; Omuriliğin hemen tepesinden başlayan
beyin sapı, limbik sistem ve serebrumdur. beyin sapını Merkez bir
çekirdek olarak düşünürsek, bu çekirdeği limbik sistem çevrelerken,
üçüncü katman ise iki yarım küreden oluşan Serebrumdur.
beyin
sapı
beynin
alt kısmında yer alan beyin sapı; nefes alma, kan basıncı ve kalp
atışlarından sorumludur. beyin ile beden arasındaki iletişimi sağlayan
sinir Yolları beyin sapına bir bölümü olan medulladan geçer. Bu sinir
lifleri beyin sapını geçtikten sonra geldikleri beyin lobunun tersine olarak
bedende sağ ve sol kısımlara yönelirler. böyle CSR Burundaki sol lob
bedenimizin sağ kısmını, sağ ol ofise bedenimizin sol kısmını
yönetir.
limbik
sistem
beynin
diğer önemli kısmı ise, tüm omurgalı varlıklarda bulunan Orta beyin adı
verilen Limbik sistemdir. bu sistem öğrenmenin ve Hafızanın en temel
bölgesidir. Çünkü öğrenmeye bizi hazırlayan duygularımız,
güzellerimiz ve hafıza işlemlerimiz burada gerçekleşmektedir. limbik
sistem üç ayrı yapıya sahiptir; Bunlar hipokampüs amigdala ve
hipotalamustur.
Burada özellikle bilmemiz gereken
kısım, hipokampusun, hafıza işlevlerinin yürütülmesinde etkili olmasıdır.
Hipokampusun zarar görmüş bir insanın hafıza kaybı yaşaması doğaldır; Artık
yeni bir şey öğrenmesi mümkün değildir. amigdala ise duyguların düzenlenmesinde
ve kontrol edilmesinde etkilidir. haftada kaydedilmesini
istediğimiz, unutulmaması gerekenleri amigdala bölgesi harekete geçerek
yazılmasını sağlar. hipotalamus ise yemek yemek, su içmek,
cinsellik gibi dürtülerimizi kontrol eder.
Serebrum
Beynimizin üçte ikisini oluşturan ve Beyin kabuğu olarak da
bilinen en dış bölge serebrum dur, korteks(cortex) de denilir.
serebrum( korteks) yüksek seviyeli bilişsel ve duygusal işlevleri
yürütmekle görevlidir. cevize benzeyen yapısıyla genelde beyin sembolize
eder. beyin korteksi düşünen, düşündükçe kendi içinde sinirsel ağlar
oluşturan bir yapıya sahiptir.
serebrumun
en önemli özelliği, sağ ve sol beyin loblarına (hemisfer)
sahip olmasıdır ki, bu bir tür, öğrenilenlerin ve hafızada kalması gerekenlerin
yazıldığı defterdir; Bir nevi amel defteri de diyebiliriz. bu iki beyin
yarım küresi simetrik olup, birbirine Korpus Kallosum adı verilen
sinir lifleriyle bağlanmıştır. bu bağın fonksiyonu vücudumuzun beyin
sapından sonra sağa ve sola çaprazlamasına dağılan otonom sinir sistemi
aracılığı ile vücudumuzu ve özellikle öğrenmemizi uygun bir şekilde
yönetmektir.Nitekim California teknoloji enstitüsünde beyin yarım küreleri ve
fonksiyonları üzerine yaptıkları Araştırmalar ve bulgular nedeniyle tıp
alanında Nobel ödülü kazanan Roger sperry, joseph bogan ve michael
gazzaniga Beyin çağını başlatmışlardır. aşağıda bu iki yarım küre
konusunda tekrar döneceğiz.
Frontal, parietal, oksipital,
temporal loblar
beynin
yönlerine göre farklı dört lobu daha vardır. Bu 4 loç beynin temel sağ sol iki lobunda da yer
alırlar.Bunlardan frontal lob (ön lob) Plan yapma karar verme Hedef koyma gibi
bilişsel etkinliklerde aktiftir. parietal parietal lob ( yan
lob) ise deri, kas ve eklemlerdeki duyusal alıcılardan bilgi
toplar ve düzenler harita izler yol bulmayı sağlar ve mekansal tariflerden
anlar. oksipital lob (arka kafa lobu) ise Görsel bilgileri işler;
dili anlama ve kavrama bağlantılarını gösterir.
beyin yarım küreleri ve korpus kallosum
korpus
kallosum hakkındaki çalışmaların tarihi oldukça yeni, 1960 lara
kadar Beyin üzerinde herhangi bir cerrahi müdahale olmamıştı. önceleri
savaşta kafasından yaralanan askerlere gelen felçler dikkat çekmişti;
Çünkü kafatasının sağ tarafından darbe alan askerlerin vücudunun sol tarafına,
sol kafatasında darbe alanların ise vücutlarının sağ tarafına felç
gelmişti. Bunlardan biri de 2. Dünya Savaşı'nda ölen arkadaşları
içinden yaralı olarak kurtulan W.J. isimli askerdi. bu asker
kafatasından yara almış ve vücuduna felç gelmişti. W.J. yi Iyileştirme
çalışmaları savaştan sonra da devam etmiş, ama olumlu sonuç alınamamıştı.
aksine felç vücuda yayılıyordu. bilim insanları şaşkındı. sol taraftan
yara almış olan W.J. nin vücudunun sağ tarafına felç gelmesi
normaldi de, bu felç vücudun sol tarafında neden yayılıyordu?
sonunda bilim insanları, yaralı olan Beynin sol lobunun, sağ lobu da olumsuz
etkileyerek vücudun felçli olmayan kısmını da tehdit ettiğini fark ettiler ve
bu iki lobun ayrılmasına ( kesilerek ayrılmasına) karar verdiler. Böylece W.J.
Ameliyatla iki beyin lobu birbirinden ayrılan ilk hasta oldu. W.J. Nin
beyni Tabi ki korpus kallosum denilen yoğun sinir liflerinin kesilmesi ile
gerçekleşecekti. Böylece beynin bir tarafındaki yaranın diğer tarafında
yayılması engellenmiş olacak, vücuda gelen felcin yayılması da duracaktı.
İşte bu olay, hem beyin Araştırmaları hem de öğrenme
ve eğitim bakımından, pek çok davranışın açıklanmasını hizmet etmiş oldu.
özellikle, eğitim ve hafıza yöntemlerinde çığır açtı. Bilim insanlarının buluşu
şöyleydi :
yoğun
sinir liflerinden oluşan korpus kallosum ağ demeti, Beynin sağ ve
sol lobu arasında sürekli bilgi alışverişinin yapılmasını sağlayan bir köprü
vazifesini görmekteydi. korpus kallosum Kesildiğinde, bu iki lob
arasındaki haberleşme kesilmekte ve dolayısı ile aralarında hiçbir yönde bilgi
alışverişi mümkün olmamaktaydı. bilim insanları ortaya çıkan yeni durum
Sebebiyle beynin bu iki lobunun işlevleri üzerine yoğunlaştılar. karmaşık
testler sonucu hangi işlemin Beynin sağ lobunda, hangilerinin Beynin sol
lobunda gerçekleştiğine ilişkin bulgular elde ettiler. sonuçlar gerçekten
Ilginçti. beynin her lobunun uzmanlık alanı farklıydı ve bilgi işleme tarzları da
aynı değildi.
öğrenme ve sağ lob sol lob gerçeği
birçok
test sonucunda nüfusun %95'inin sol lobunun konuşma, matematiksel işlemler,
diziler, sayılar ve analiz gibi konularda üstün olduğu, mantıklı ve lineer
çalıştığı tespit edilmişti. aynı şekilde çoğunluğun sağ lobunda da ritim,
hayal kurma, renkler, boyut, hacim, müzik gibi fonksiyonlar icra
edilmekteydi.Ülkemiz gibi eğitim sistemi sınav odaklı ülkelerde çocukların sol
beyinlerine akademik yatırım yapılmakta, sağ beyin fonksiyonları ihmal edilmektedir.
Bu durum Aslında yaş Ilerledikçe sağ Beynin yok olması anlamına gelmektedir.
sağ beyni en etkili kullanan yaş grubunun çocuklar olduğu gerçeği Çocukken daha
iyi öğrendiğimiz gerçeğinden kaynaklanmaktadır çocukken her iki lobu da etkili
bir şekilde birlikte kullanmaktaydık. bir yandan Hayal kurarken diğer yandan
uygulama yaparak iki lobu da ilişkilendiriyorduk büyüdükçe İhtisas nedeniyle
edindiğimiz meslekleri yanlış yorumlayarak tek loba mahkum hale gelmiş olduk.
Beynin tanınması, detayları hakkındaki araştırmalar eğitim
ve öğrenme bağlamında yeni çığırların açılmasına vesile oldu. Bu
çerçevede özellikle beyin temelli öğrenme çalışmaları popüler hale geldi.
beynin kendi doğasına uygun bir öğrenme yöntemi ile verilecek eğitim ve
öğrenmenin daha hızlı ve Kalıcı olduğu ortaya çıktı. özellikle iki beyin ve
bunun öğrenme esnasında birlikte kullanılması gereği belirginleşti Türkiye'de
bu çalışmaları başlatan Mega Hafıza nın da kurucusu olan. dünya hafıza
şampiyonu Melik Duyar dır.
Melik Duyar a göre
Melik
Duyar a göre öğrenme ve hafıza kapasitemizin artırılmasının ilk adımı beynin
her iki lobundan ayrı ayrı ne bekleyeceğimizi bilmektir.
öğrendiğimiz konu ne olursa olsun, her iki lobun birlikte kullanılmasıyla hızlı
ve kalıcı öğrenmeye ulaşılabilir. özellikle sol beyne yatırım yapan aileler,
okullar ve eğitim sistemi sağ lobu ihmal etmektedirler Oysaki sağ lobun
fonksiyonları da mutlaka sol lob ile birlikte kullanılmalıdır. Melik Duyar e
göre Hayal gücünden uzaklaşılmamalıdır; çünkü sağ lobu Etkin kullanabilen
insanların, sol lobun gerekliliklerini özellikle hayal gücünü kullanarak
geliştirdikleri bir gerçektir.
Öğrenme ve sinir hücreleri
100 milyarın üzerinde nöron ( sinir) hücresi bulunan
bir beyin sermayesi Taşıyan insanın beynini etkili kullanması insan olmasının
gereğidir. öğrenme ve beyin hücreleri arasındaki bağ çok önemlidir. beyin
hücreleri öğrenme gibi faaliyetlerle kullanılmazsa ölmekte; ölen hücrelerin
yerine yenisi yaratılmamaktadır. sağ ve sol lob aracılığıyla öğrenilen her
bilgi( veri) nöronlarda korunmakta, öğrenilen Her yeni bilgi ile hafıza
ilişkileri kuruldukça nöronları birbirine bağlayan aksonlar ve dendritler
aracılığıyla beynimizde muhteşem bir örgü meydana gelmektedir.
Melik Duyar a göre sinir hücreleri arasındaki bağ kurulması
işlemini, evler arasında kablo ile telefon hattı çekilmesine
benzetebiliriz. başlangıçta nöronlar arasında bağlantı olmamasını
aralarında telefon hattı olmayan ve birbirleri ile haberleşemeyen evler gibi
düşünebiliriz. birbirini tanımayan insanların tanıştıklarında daha sık
görüşmek için hemen evleri arasında telefon hatları döşediklerini varsayalım.
Her yeni tanışmada çekilecek telefon hatları sonucunda o yerde bir ağ tabakası
oluşacaktır.
Aynı şey tanıştığımız her Yeni insanlar aramızda kurduğumuz
iletişim için de geçerlidir. kişisel Network deniyor; çevre
genişletmenin adı da Networking oldu. sosyal hayatta, özellikle
iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle, Facebook, Google, YouTube
gibi Networking araçları sizi toplumsal hayatın nasıl da bir parçası haline
getiriyor düşününüz! bunun gibi çemberi genişletirsek, Her insan bu
dünya ve bu Kainat içindeki böyle bir Ağın bir parçası değil midir?
beynin bütünselliği, algılamada bütünsellik, öğrenmede de
beyni bir bütün olarak kullanmak yaratıcının kâinattaki sistemine ne
kadar da uygun değil midir? O halde yapılması gereken beyin Temelli öğrenmeye
dönmektir.
Öğrenme
sırasında hafıza gücünü kullanarak beyin hücreleri arasında Networking
Kuran İnsanların beyni daha gelişmiştir. bu insanlar pozitif, özgüvenli,
Erdemli, iletişim becerisi yüksek, saygın, saygılı,
entellektüel, sorunlara çözüm bulabilen, uzlaşmacı, akıllı,
iradeli ve odaklanmasını bilen insanlardır. neden? Çünkü bu insanlar her
iki beyin lobunu birlikte kullanmakta; beyin hücreleri arasında
sistemli, düzenli ve yaygın ağ kurmakta; Kısacası beynini
Yukarıda açıklanan şekilde etkili kullanmaktadırlar.
O
halde diyebiliriz ki, insan, beynini kullanabildiği kadar
insandır.